Rabaul Batiklari, Papua Yeni Gine
Posted: September 17th, 2008 | Author: admin | Filed under: Batıklar | Tags: Hakkai Maru, Nonga Biplane, Papua Yeni Gine, Rabaul | No Comments »Bir buçuk senedir Kwajalein’deydim ve bir tatil dönemi daha gelmişti. Bu sebeple biraz seyahat etmeye ve değişik batıklarda dalmaya karar verdim. Batıklara dalmak için gitmeyi planladığım yer Caroline Adalarında bulunan ve Kwajalein’e 1000 mil uzaklıktaki Truk Lagün’üydü. İkinci Dünya Savaşı sırasında burası Japon Kuvvetleri tarafından Orta Pasifikteki ana üs olarak kullanılmıştı. Şuanda bu bölgede Kwajalein’deki büyük filodan bile daha çok sayıda batık Japon gemisi bulunmaktadır. Ama lagün bölgesi yıllardır klera vakkalarıyla boğuştuğu için, gitmenin pek de tekin olmadığı bir bölgedir.Oradaki batıkların biraz daha beklemeleri gerekecek.
Kwajalein’in 1500 mil güneybatısında bir başka büyük Japon Deniz Üssü bulunmaktaydı. Burası Truk Lagünündeki üsle aynı derecede önem taşıyan ve Güney pasifik Üssü’nün bulunduğu, Yeni Britanya adasındaki Rabaul, Papua Yeni Geine’ydi. Rabaul Truk Lagün’ü kadar büyük sayıda batık gemiye sahip olmasa da dalınmaya ve ziyaret edilmeye değecek bir çok ulaşılabilir batığa sahipti.
Böylece 1993 yılının Temmuz ayında Papua Yeni Gine’deki küçük ve bir volkan tarafından çevrelenmiş Rabaul kasabasında 9 gün geçirdim. Bu seyataim sırasında 3 gemi ve bir uçak batığına toplam 8 ve bunlara ek olarak Rabaul yakınındaki inanılmaz resiflerde 6 dalış yaptım.
Rabaul Dive and Tour Services PTY’den Peter Miller tüm dalışlarımı ve organize etti ve benim bu dalışlardaki buddy’mdi. Bunun yanısıra Kathy Allen, Sid ve Monica Foster, Peter Ruxton, Craig Chase, Gino Tonchich, Marilyn Moore, Rabaul’da limana demirlemiş bir gemiden iki İngiliz , ve soyadlarını alamadığım Debbie, Kim, ve Charles’la da daldım.
Hakkai Maru
Hakkai Maru, Rabaul’da yer alan İkinci Dünya Savşından kalma batıkların en büyüğü ve en iyisidir. Tahminen,en az,400 ft uzunluğunda olan bu freighter, daha sonraları gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra, tamir gemisi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1944 yılının 17 Ocak günü akşam 5:44′de Us Mitchell bombardıman uçağı tarafından limanda bağlı haldeyken bombalanmıştır. Simpson Habror’un tabanında 170 ft derinlikte yatmaktadır.
Hakkai Maru’ya dalarken birden kendimi aşina olduğum bir otamda, hatta evde hissettim diyebilirim. O da benim Kwajalein’deki batıklarıma çok benzeyen tipik bir freighterdi, It had shadowy masts and riggings looming over dark and mysterious cargo holds, like monsterous undersea titans guarding the entrances to a deeper underworld. It held a black maze of passageways and compartments inside it’s massive, ethereal superstructure. It had the same dark glow.
Ama bu Kwajalein’deki boş batıklardan biri değildi. Kargo bölümü tamamen makinayla doluydu. Deliciler, Presler ve daha aklınıza gelebilecek her türden metal işleme makinaları kargo bölümünün ker katında yerlerinde durmaktaydı. Her taraf alet edevat ve ekipman saçılmıştı. Yani savaş sırasında hasar almış bir gemiyi açık denizde tamir etmek için ihtiyaç duyacağınız herşey buradaydı. Hull plate’den torpido’ya kadar herşey elinizin altındaydı. Metal konstrüksiyon malzemlerinin oluşturduğu ilginç bir kolleksiyon.
Hakkai Maru Rabaul Limanında batmadan bir kaç saat önce önce Bismark Denizinde Japon savaş gemilerinin tamirini yapmaktaydı. Gemi tamir etmekte olduğu bir geminin batırılması sonucu Rabaul Limanına sığınmış ve demirledikten 40 dakika sonra bulunduğu bölgeye ulaşan US Mitchell bombardıman uçakları tarafından bombalanmış ve limanın derinliklerine gömülmüştür.
Hakkai Maru uzun zamandır beklediğim bir çok duyguyu bana yaşattı. İlham verici ve güç isteyen bir dalıştı!
Nonga Uçağı
Yeni Gine’deki ilk günümde dalış rehberim Peter Miller ile önce Rabaul’un batısına sonra kuzeyine gittik. Gittiğimiz yer kuzey Yeni Britanya sahilinden pek de uzak olmayan Bismark Denizi’ndeydi. Peter rahibeler tarafından yönetilen küçük bir hastanesi olan Nonga adlı küçük bir köyün yakınında olduğumuzu söyledi. Sahilde durup maske ve paletlerimiz dışındaki tüm dalış ekipmanlarımızı giydik. Suyun derin kısmına varnmak için sığ sulardan yürüyerek reefin karşı kısmına geçmemiz gerekiyordu. Yaklaşık 90 metre ilerde reefin kenarına ulaştık ve maske ve paletlerimizi takarak kendimizi derin, mavi sulara bıraktık. Okyanusun verdiği ağırlıksızlık hissi keskin mercanların üzerinde onca ekipmanın verdiği ağırlıkla yaptığımız yolculuktan sonra bir hoşgeldiniz relief’i gibiydi. Şüphesiz ki tekrar okyanusta olmak da iyi bir histi. Su parlak ve tertemizdi.
Kumlu zemin üzerinden yaptığımız kısa bir yüzme sonucu İkinci Dünya savaşının reliclerinden biri olan bir Japon uçağına ulaştık. Bu 90 ft derinlikte okyanus tabanına dik bir şekilde yatan bir Misubishi F1M Biplane idi.
Neredeyse tamamen el değmemiş bir durumdaydı. Ya da en doğru anlatımla 40 yıldır sualtında kalmış bir uçak ne kadar iyi durumda olursa, o kadar iyidi. Kanatlar, motor, pervane ve tüm diğer parçaları olmamalrı gereken yerde duruyorlardı.Kokpitteki bazı gösterge ve araç gereç de yerli yerinde duruyordu.
Uçağın bu kadar iyi durumda olmasının sebebi uçarken vurulmamasıydı. Uçak vurulmadan önce reefin hemen kıyısına demirlemiş durumdaydı. Açılan ateş sonucu yüzmesini sağlayan kısım delindi ve uçak yaşca kumlu zeminin üzerine batıp, Bismark Denizinin derinliklerindeki yerini aldı.
Batığın tamamı kırmızı süngerlerden oluşan ince bir tabkayla, su üzerinde likenlerin kayaları kapladığı gibi, kaplanmıştı. Küçük bir yumuşak mercan ormanı da kanatların ve gövdenin arasında büyümeye başlamıştı.
Mükemmel bir dalıştı. Daha Rabaul’a ulaşmamın üzerinden 24 saat bile geçmemişti ve ben dalışlarıma başlamıştım. Rabaul’u seviyorum.
Daha fazla bilgi için www.thunderstruckobservatory.com/ships.html